Özhan Özdemir
Eserlerim
Annesi, Cevabın, evet ya da hayır olacağı sorular sormuyordu.
Sadece hayatın kurtulacak, mutlu olacaksın diyordu.
Meryem, geçim derdinden, üç çocuğuna hem anne hem baba olduğundan bahsederken, Emine, tüm bunların tek çözümünün kendisinin yüzünü bile görmediği ve neredeyse kendisinden otuz yaş büyük bir adamla evlenmek olmasına anlam veremedi. Tüm yapraklarını kopardığı yasemin çiçeğinin dalını yere attı. Yasemin kokulu ellerini tekrar birleştirip yine bacaklarının arasına aldı.
Göz ucuyla on altı yıldır yaşadığı fakirhaneye baktı. Gözleri, her sabah şefkatle suladığı, sularken konuştuğu, pencere kenarına dizilmiş çiçeklere daldı. Avlunun ortasındaki asma ağacına, Mahir’in damdan gelen horlama sesine dikkat kesildi.
*Zaten mutluydum ben* dedi kısık sesle.
483.Sokak, insanı ruhsal derinliğiyle, insan ilişkilerini toplumsal, dönemsel boyutlarıyla işlemesiyle, çoklu ve karmaşık olayların uzun bir zaman dilimine sistematik dağılımıyla, içerdiği dramatik çelişki, çatışmaların yoğunluğu ve çarpıcılığıyla dikkat çekiyor. Unutulan ve içi boşaltılan temel değerlere sahip çıkıyor
Ben kendimi bildim bileli arayış içindeydim. Yerimden kıpırdamasam bile. Sonra fark ettim ki, arayan ben değilmişim. Aradığım benim için yola çıkmış, kendisini bulayım diye.
Arayan bir adamın öyküsü var bu kitapta.yalnız ama mutlu bir adamın..
Bir rengin bile kendisini ifade etmek için bir yüzeye ihtiyacı var iken,
Ben kim oluyordum ki,
Bana tezahür edenleri yazmayayım.
Bu yüzden bir kitabı okur gibi okuma bu kitabı.
Bir renge bakar gibi bak.
Ama yargılama.
Güzel veya kötü deme.
Çünkü yargılamadan baktığında anlayacaksın,
Yazanında,
Okuyanında,
Aynı olduğunu..
(Tanıtım Bülteninden)
Yalan söylediğim insanların perukları, Benim saçlarımdan daha gürdü.
Bu yüzden vicdanım rahat.
Özhan Özdemir’in üçüncü romanı Hiç Dostun Olmadım çağdaş edebiyata kazandırılmış eserlerden biridir. Yazar bu romanda iki farklı karakterin portresini çiziyor.
İdealist İç mimar Nil’le hastabakıcı Füsun’un hayatı Tarsus’ta bir akıl hastanesinin, özel eğitim ve bakım gerektiren zihinsel engelli hastalar için tasarlanan ‘’beyaz oda’’sında kesişir. Hastabakıcı Füsun’un, zihinsel engelli hastası Nil ile geçirdiği aylar, onunla arasında kurduğu duygusal bağ sayesinde anlam kazanır. Bu kısa, sessiz, sık buluşmalar Füsun’u hastaya, hastayı da Füsun’a güçlü bağlarla bağlar. Füsun, hastabakıcı ve hasta ilişkisini çoktan geride bırakmış, kendisini sessiz hastasının bir yakını, sırdaşı, arkadaşı gibi hissetmeye başlamıştır.
Geçmiş yaşamlarında farklı rollerde olan ve birbirinin hayatlarının seyrini farkında olmadan değiştiren iki karakterin, bir hastane odasında hasta ve hasta bakıcı olarak buluşmaları yazgının bir oyunu muydu?
Dostun olduğunu varsaydığın zihinsel engelli, sessiz bir kadının, düşmanın olduğunu öğrendiğinde ne yapardın?